Bir sabah, atölyenin eski demir kapısından içeri giren güneş ışığı, toz zerreciklerinin arasında dans ederken, Hasan Usta tezgâhının başında sessizce duruyordu. Onun için her sabah aynıydı — demirin sesi, yağ kokusu, çekiç vuruşlarının ritmi… Ama o gün farklıydı. Çünkü karşısında, ustalığa yeni adım atan Elif vardı. Ve o, “kama görevi”nin sadece metalde değil, hayatta da ne anlama geldiğini öğrenecekti.
Kama Görevi Nedir? Bir Demirin, Bir Hayatın Hikâyesi
Hasan Usta yıllardır köyün tek demir ustasıydı. O, demirin damarlarını okuyan, bir parçayı nereye nasıl eğeceğini bilen bir adamdı. Elif ise şehirden yeni dönmüş, mühendislik mezunu bir genç kadındı. Kitaplardan öğrenmişti fiziği, ama ustalığın duygusunu değil.
O gün, Hasan Usta eline bir kama aldı — üçgen biçimli, küçük ama güçlü bir demir parçası. Elif’e dönerek sordu:
“Biliyor musun, kama görevi nedir?”
Elif tereddütle cevapladı: “Sanırım bir şeyi yerinde tutmak için kullanılır… değil mi?”
Hasan Usta gülümsedi. “Doğru. Ama sadece o kadar değil. Kama, iki parçayı birbirine kenetler. Ayrılmasınlar diye aralarına girer. Hem birleştirir, hem de dengeler. Yani kama, bir köprü gibidir.”
Birleştiren Güç: Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Kalbi
Elif, ustasının sözlerini dinlerken aklı bir anda kendi hayatına gitti. Ailesi, iş arkadaşları, arkadaş çevresi… Ne kadar çok yerde insanlar arasındaki boşlukları doldurmak için “kama” olmaya çalışmıştı.
Ama Hasan Usta başka bir şey anlatıyordu:
“Bak kızım,” dedi, “erkekler kama yaparken hep çözümü düşünür. ‘Nasıl daha sağlam tutar?’, ‘Açı doğru mu?’, ‘Basınca dayanır mı?’ diye sorar. Ama siz kadınlar, kama olmanın kalbini bilirsiniz. Siz, parçaları sadece tutmazsınız; onları birbirine ısındırırsınız.”
Elif o an anladı ki, kama görevi sadece fiziksel bir iş değil, duygusal bir sorumluluktu da. Hayatta insanlar arasında, fikirler arasında, kalpler arasında köprü olabilmekti.
Kama Görevi: Hayatta Aradaki O Sessiz Güç
Akşam olduğunda atölye sessizleşti. Hasan Usta son parçayı yerleştirirken Elif dikkatle izliyordu.
“Görüyor musun,” dedi usta, “şu küçük kama olmasa, iki demir parça birbirinden kayar. Ama kama arada durur, baskıya dayanır, yükü taşır.”
Elif sessizce fısıldadı: “Yani kama, arada ezilendir ama yine de iki tarafı ayakta tutandır…”
Usta başını salladı. “Aynen öyle. Hayatta da öyle değil mi? Bazen biri olur, kimse fark etmez ama o kişi olmasa her şey dağılır.”
O anda Elif’in gözleri doldu. Çünkü kendi hayatında da hep o “arada duran” kişi olmuştu. İşte o an “kama görevi”nin sadece bir teknik terim değil, bir yaşam felsefesi olduğunu hissetti.
Bir Ustanın Vasiyeti: Dengeyi Korumak
Ertesi gün Hasan Usta, Elif’e bir not bıraktı:
> “Kama, ne çok sıkı olmalı ne çok gevşek. Sıkarsan kırar, gevşetirsen düşer. İnsan ilişkileri de böyledir. Ne çok bastır, ne de çok bırak. Dengeyi bul.”
O günden sonra Elif, sadece demir değil, insanları da anlamaya başladı. Artık onun için kama, bir parça değil; sabrın, anlayışın ve denge arayışının sembolüydü.
Kama Görevi: Birlikte Tutmanın Sanatı
Bugün o atölye belki boş, ama Elif’in ellerinde Hasan Usta’nın öğrettiği o denge yaşıyor.
Her çivide, her projede, hatta her ilişkide…
Kama görevi artık onun için bir meslek değil, bir yaşam biçimi. Çünkü bazen en güçlü olan, en görünmeyendir.
Belki de hepimiz birer “kama”yız — bir yerde sessizce, görünmeden bir şeyleri bir arada tutmaya çalışan. Peki senin hayatında “kama görevi”ni kim üstleniyor? Ya da sen, kimin dengesini ayakta tutuyorsun?